Sayfalar

29 Şubat 2016 Pazartesi

Sintra

Sintra'da Gezilecek Yerler
 
Daha önce Lizbon yazımız içinde Sintra için ayrı bir yazı yazacağımızı belirtmiştik, uzun aradan sonra yazıyı sonunda paylaşabiliyoruz. Bu sayede çok beğendiğimiz Sintra’yı da hatırlamış olacağız.
Sintra, Lizbon’a yarım saat mesafede 377 bin nüfuslu bir şehir (aslında sonradan nüfusu öğrendiğimizde çok şaşırdık çünkü eski şehir kısmında nüfus oldukça az). Lizbon merkezde bulunan tren garından Sintra’ya yarım saatte bir tren var, yani buraya ulaşımınız çok kolay.
Sintra tren istasyonunda indiğinizde zaten eski kent kısmına yürüyerek 15 dakikalık bir mesafede inmiş oluyorsunuz. Tren istasyonunun hemen karşısında şirin ufak belediye binası bulunuyor.  
 
Belediye binasının önünden eski kente yürürken heykellerle dolu yeşiller içinde bir yolda sanki galeride gezer gibi gidiyorsunuz.




Şimdi bazılarına gidebildiğimiz bazılarına ise kısıtlı zaman nedeniyle gidemediğimiz Sintra’nın görülmesi gereken yerlerine değinelim ama öncesinde Sintra’da yeşilin her tonunu göreceğinizi belirtmeden geçemeyeceğim.




Sintra Ulusal Sarayı
Hemen eski kentin kalbinde, tarihi 8.YY’a kadar dayanan bu kalenin alametifarikası çok büyük iki bacası. Çok kalabalık olmayan bir turist kafilesiyle kaleye bilet alarak girdik. Mozaik ve fayansları kalenin içinin dışından daha ihtişamlı olmasını sağlıyor. Yine de saray ona tepeden bakan Pena Sarayı’nın gölgesinde kalıyor.





 
 
Ulusal Saray’dan sonra ikinci istikametimiz Quinta da Regaleira oluyor. Merkezden 15-20 dakikalık zevkli bir yürüyüşten sonra buraya ulaşıyoruz.
 Quinta da Regaleira
Aslında burası devasa bir bahçeye sahip romantik tarzda bir saray ama asla sarayla anılmıyor çünkü sarayı dahi gölgede bırakan göllerle, kulelerle, mağaralarla dolu mükemmel bir bahçesi var. Bahçelere girerken dağıtılan haritadan almayı unutmayın yoksa gerçekten görülmesi gereken çok şeyi kaçırabilirsiniz.





 

 
Convento Dos Capuchos
Sintra’ya 7 km mesafede, ortaçağda (1560 yılında) buraya yerleşen 8 keşiş tarafından kurulmuş bir manastır. Tamamen dış dünyadan uzak, ormanın içinde, herkesten soyutlanma hissinin bugün dahi hissedildiği çok farklı bir yer. Buralara yolunuz düşerse mutlaka gidin. Manastıra ulaşım olmadığından biz taksiyi tercih ettik ama bisikletle gidiliyormuş. Manastır, tüm dünyadan kaçılan bir çilehaneye de dönüştürülmüş zamanında. Odalara girmek için bir metrelik kapılardan eğilip girmek gerekiyor. Bu arada belirtelim 20.YY’a kadar manastıra rahipler arınmak için gelmeye devam etmişler. Bu arada belirtelim burası da Sintra’daki pek çok bina gibi Unesco mirasları arasında.
 
 
 
 
 
 
Pena Sarayı
Sintra’nın tepesinde, bölgenin en etkileyici binası. O kadar yüksekte ki, tepenin dibindeki bilet gişesinden sonra bir otobüsle yukarı çıkıyorsunuz (isteyen yürüye de biliyor tabi). 1493 yılında bir ibadethane olarak başlayan inşaat,  1836 yılında rengarenk bir saray olarak tamamlanmış. Portekiz’in en önemli yapılarından birisi, mutlaka görülmeli.










 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Monserrate Sarayı
Sintra’da kısıtlı zaman nedeniyle göremediğimiz yerlerden birisi burası. Sintra merkezin biraz dışında kalıyormuş ve ring hatlarıyla saraya ulaşabiliyorsunuz. Aslında villa tarzında yapılan bina 1858 yılında yapılmış. Aşağıda resimlerini görebilirsiniz.


 
Mağribi Kalesi (Castelo Dos Mouros)
8.YY’da inşa edilen kale, İber Yarım Adası Müslüman’ların eline geçtiğinde kurulmuş. Sintra’nın en önemli turist çekim merkezlerinden birisi ve Pena Sarayı’nın tam karşısındaki tepede yer alıyor. Pena Sarayına giden otobüsler aynı zamanda kaleye de uğruyor. Gitmişken mutlaka görün.



Cabo da Roca
Kıta Avrupası’nın en batı ucuJ öyle ki gittiğinizde Avrupa’nın en batısına geldiğiniz için sertifika bile veriyorlar. Sintra’dan yaklaşık 45 dakikalık bir yolculukla sadece birkaç bina ve deniz feneri olan bu güzel yere ulaşıyorsunuz. Atlas Okyanusu’nun köpüren dalgaları kayalıklarının sürekli dövdüğü kayalıklar ve rüzgar… Otobüs durağının yakınında bulunan kafede mutlaka dalgaları izleyip bir bira için.



 

 

22 Kasım 2014 Cumartesi

Xi'an


2014 yılının Temmuz ayında daha önce Pekin yazısında da bahsettiğimiz Uzak Doğu yolculuğumuzun ikinci durağı, Çin’in eski büyük başkentlerinden Xi’an oluyor. 3100 yıllık tarihiyle şehir Ming Hanedanı’ndan önce Chang’an olarak bilinmekteymiş. Xi’an’a ulaşım Pekin’den 5 saatlik hızlı tren yolculuğuyla oldukça kolay. Saatte 300 km hızla giden trenle yolculuk kolay ama normal trenle giderseniz yolculuğun 12-14 saat süreceğini de belirtelim. Xi’an, Çin’e yolunuz düşerse mutlaka uğramanız gereken yerlerden bir tanesi çünkü Terra Cotta Askerleri Xi’an’da ayrıca Xi’an’da gezeceğiniz yerlerin hepsi de şehrin surlarla çevrili “eski şehir” kısmında.

Xi’an’da Gezilecek Yerler

Terra Cotta Askerleri

İlk Çin imparatoru Qin Shi Huang’ın mezarında 1974 yılında bulunan Terra Cotta Ordusu, M.Ö. 210 yılında yapılmış.  Meşhur Qin Hanedanı’nın kurucusu imparator henüz hayattayken mezarının inşasını başlatmış, 700 bin insanın çalıştırıldığı mezarlarda kilden 8000 asker, 520 atıyla 130 savaş arabası ve 150 süvari atı imparatorla beraber binlerce yıl toprak altında saklanmış. Askerlerin en büyük özelliği ise her birisinin yüzünün orijinaline uygun ve birbirinden farklı olması. Xi’an’dan Terra Cotta Askerlerine ulaşım ise biraz zahmetli, öncelikle otobüs durağından dolmuşa binip bir saat kadar yol gitmeniz sonra da yarım saat kadar yürümeniz gerekiyor. Ama emin olun tüm zahmetlere değer. Üç bloktan oluşan müze ve kazı alanı resimleri aşağıdaki gibidir.













Zil Kulesi (Bell Tower of Xi’an)

Çin’deki şehirlerde iki tane kule bulunuyor; bir tane Zil Kulesi ve bir tane Davul Kulesi. Pekin’deki kuleler yazmaya bile değmezken Xi’an’dakiler oldukça kalabalık ve özellikle geceleri ışıl ışıl. Şehrin tam merkezinde yer alan 1380 yılında yapılmış olan Zil Kulesi, şehrin en güzel noktalarından.
 



 
Davul Kulesi (Drum Tower of Xi’an)


Yukarıda bahsettiğim Zil Kulesi’nin hemen karşısında hiç de Zil Kulesinden aşağı kalmaz şekilde Davul Kalesi yer alır. Yeşil Zil Kulesinin tam tersine kırmızı rengiyle Davul Kulesi Zil Kulesinden daha büyük ve gösterişlidir. Davul Kulesi aynı zamanda turist çekim merkezlerinden bir başkası olan Müslüman Bölgesi’nin de başladığı noktada yer alıyor.
 
 
 
Müslüman Bölgesi
Tang Hanedanı’ndan İmparator Gaozong 651 yılında İslam Dini’ni kabul edince şehirde İslam Din’i yayılmaya başlamış. Bugün de Xi’an’da büyük bir Müslüman cemaat yer almaktadır. Eski şehrin en güzel kısmında da Müslüman Bölgesi ünlü pazarıyla yer almaktadır.
 













Büyük Cami

Bence Xi’an’a gelinirse mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi de Büyük Cami. 12.000 m2 alan üzerinde kurulmuş olan caminin tarihi 742 yılına kadar dayanıyor. Mutlaka ama mutlaka görün. Türk-İslam mimarisinden çok farklı yapıya sahip ilk camiyi Malezya’da görmüştüm. Bu cami tamamen Çin mimarisi ile İslam Dini’nin birleşimi ve alışık olduğumuz cami yapısında oldukça farklı.


 










Şehir Surları


Xi’an binlerce yıl önce kurulurken etrafı surlarla çevrilmiş surlar geçmişte düşmanı uzak tutarken artık eski şehrin eskiliğini, modern dünyadan ayırıyor. Şehrin dört tarafı surlarla çevriliyken surların asıl girişi eski şehrin doğu ucunda. Biz surlara çıkamadık ama siz çıkın, görsellerini aşağıda görebilirsiniz.




Xi’an oldukça hareketli ve renkli bir şehir. Daha önce yazdım ama yine söylemek isterim ki Çin’e yolunuz düşerse mutlaka Xi’an’a uğrayın yoksa üzülürsünüz. Bu resmi de koymadan yazıyı bitirmek istemedim.:)