Bir şehir düşünün, ülkesinin geri kalanından farklı. Kendine
has kültür yapısı, dili ve dansı ile. Bedeni İspanya ile bir, ruhu İspanyadan
uzak şehir. Barselona.
Katalanya’nın başkenti sayılan Barselona gerek turizm gerekse ekonomik gücü ile başkent Madrid ile yarışmakta. İspanya’nın 2.büyük şehri. İspanya seyahatim 2011 yılının Ağustos ayı olması sebebiyle hayli sıcak bir havada gerçekleşti. Son durağımız Barselona’ydı. Deniz şehiri olması sebebiyle havası İstanbul gibi diyebiliriz. Örneğin Madrid tam ortada karasal iklim hakim ve sabah ile akşamları sıcaklık gündüze göre farklı,gündüz aşırı sıcakken akşam ve sabahları serin olabiliyor. Barselona’da yazlar gün boyu hemen hemen aynı derecede. Öncelikle şehiri keşfetmek için en az 3 tam güne ihtiyaç var. Eğer çevre gezileri düşünüyorsanız (Andorra-vergisiz alışveriş cenneti küçük bir ülke yada Girona ve Figueres gibi..) birer güne daha ihtiyacınız var demektir. Havaalanı şehir merkezine yakın. Arabayla 20 dk mesafede. Tren yada otobüs ile20-30 dk arası gelebilirsiniz. Havaalanından ve şehir merkezinden karşılıklı otobüs sürekli var Plaça de Catalunya’dan kalkıyor. Barselona’da adım başı kırmızı ışık var ve bekleme süresi uzun, bu sebeple otobüs ile bir yere giderken maalesef çok bekliyorsunuz. Şehir içinde pek çok yer yürüyerek ulaşılabilir ama eğer kullanılacaksa otobüs yerine metro tavsiye ederim çok gelişmiş bir metro sistemi var,2-3 katlı metro istasyonları hemen hemen her yere ulaşım sağlıyor.
Barselona gezimize La Ramblas Caddesi ile başladık, dünyanın en ünlü ve hareketli caddelerinden biri burası. Bizdeki İstiklal Caddesi gibi her daim kalabalık, 1-2 km uzunluğunda, etraf sokak performansı sergileyen insanlarla dolu, her iki tarafta ağaçlarla kaplı. Burası çok merkezi bir yerde olduğundan Plaça De Catalunya (Katalonya meydanı),Plaça De Reial,Barri Gotik(Gotik mahalle),taze yiyecek içecek bulabileceğiniz Mercat de la Boqueria pazarına çok yakın.
Tekrar dönmek üzere buradan ayrılıp Montjuic tepesine çıktık…
Buraya teleferik, füniküler veya otobüs
ile çıkılabiliyor. Tepeden tüm Barselona ve marinayı seyredebilirsiniz.
Montjuic ‘in kelime anlamı Yahudi tepesi. Aslında bu tepeye
genelde manzarayla beraber, ünlü Katalan ressam Joan Miro’nun müzesini görmeye
geliyor herkes. Bizim vaktimiz olmadığı için girip gezemedik ancak günışığı
alan bir sergi olması sebebiyle sanki eserler dışarda sergileniyormuş hissi
yaratıyormuş. Vaktiniz varsa görmenizi tavsiye ederiz. Montjuic tepesi aynı
zamanda olimpiyat stadının olduğu, açılış ve kapanış törenlerini de ev
sahipliği yapmış bir yer ayrıca Katalan Sanat müzesi de bulunuyor bu tepede. Bir
de Poble Espanyol var ondan daha sonra bahsedeceğim.
Sıra Bitmeyen Kilise olarak tarihe geçen La Sagrada Familia’da. (Kutsal Aile Kilisesi)Antoni Gaudi’nin eseri olan ve ölümü de trajik bir şekilde önünde tramvayda gerçekleşen kilise.1882 yılında yapımına başlanan kiliseyi 1883 yılında devralan Antoni Gaudi tam 40 yıl bu kilisenin yapımı için çalışmış. Resimlerde anlaşılamayan bir ince işçilik var ve inanın bu kadar şaşalı bir kilise görmedim. Resimlere bakıp da aldandığım, yerinde gördüğümde hayran olduğum bir Eyfel kulesi bir de La Sagrada Familia vardır. Görünce çok heyecanlandım nasıl bir emek bu dedim. Her cephesinde farklı bir hikaye işlenmiş. Gaudi’nin ölümünün yüzüncü yıl dönümüne yani 2026 yılına yetiştirilmeye çalışılıyor.
Gaudi’nin mezarı kilisenin zemin katında yer almakta,
isterseniz içine girebileceğiniz gibi bitmiş kulelerden tepesine çıkıp
Barselona’yı izleyebilirsiniz. Uzun kuyruklar için önceden internetten de bilet
alabilirsiniz. La Ramblas ‘ın sahile giden kısmında 15 dakika yürüyerek ünlü
Barceloneta Plajına geldik. Burası halka açık ve işten çıkan insanlar
mayolarını giyip plaja inip bir yüzme molası verebiliyorlar, bizimde etrafımız
denizlerle çevrili ancak İstanbul’da böyle bir lüksümüz yok ne yazık ki.
Bu arada sahil kısmında Kristof Colomb Anıtını görmeyi unutmayın
Sahil boyunca uzanan barlar ve tapas ile taze balık
yiyebileceğiniz restoran var. Akşam yemeğini burada yedik.
Sonra gitar çalan bir şarkıcı yanımıza gelip Türk olduğumuzu
öğrenince Türkçe şarkılar söyleyip hayli hoş dakikalar geçirmemizi sağladı.
Restaurant'dakiler eğlendiğimizi anlayınca bizim gibi neşeli bir gruba enfes
likörlü bir içecek ikram ettilerJ
İlk gecemiz hayli eğlenceli geçti.
Hız kesmeden her akşam ışıklı su gösterisini olduğu Ulusal
Müzenin önüne geldik. Ayrıca bu alanda yer alan merdivenlerde tıpkı Roma’daki
İspanyol merdivenlerindeki gibi gençler takılıyordu bizde orada biraz vakit
geçirdik.
Ertesi gün sabah erkenden Girona ve Figueres turunu kendimiz
yapmak üzere Barselona’nın hayli büyük tren terminali BNA Sants’a geldik. Bugünümüzü
‘dahi’ Dali’ye ayırdık Dali Müzesi Figueres şehrinde yer alıyor giderken direkt
Figueres şehrine gittik tren çok hızlı ve içi klimalardan serin. Üşüyenler
yanına ince birşey alsınlar.2011 yılı için tren fiyatı bir kişi 13,25 Euroydu. Fransa
sınırına yakın bir kent. Dali Müzesi bu şehir için büyük bir armağan gibi.
Biraz şehirde dolanıp Dali Müzesine gittik. Bilet için çok
uzun bir kuyruk vardı bir hayli bekledikten sonra içeri girebildik. Giriş e 12
Euro ödedik.(2011 yılı)Bir de kombine bilet seçeneği var 18 euro, Dali’nin evine de gidebiliyorsunuz
ancak yakın değil bu sebeple programımızda Girona kenti olduğundan biz sadece
müze için bilet aldık.
20. yüzyılın ve sürrealist akımın en tanınmış ressamı olan
Dali’nin kara kalem çalışmalarının, yağlı boya tablolarının, kısa filmlerinin
ve üç boyutlu çalışmalarının sergilendiği müzeye günübirlik mutlaka
gitmelisiniz.
O kadar farklı şekilde işlenmiş ve değişik tekniklerle
yapılmış resimler, objeler var ki fotoğrafları paylaşmak ile bitmez. Dali’ye
hayranlığımız bir kat daha artıyor.
Tren istasyonuna tekrar gelip Girona kentine gitmek için
tren biletimizi alıyoruz fiyat 4,10 Euro.
İnince hemen bir harita edinip kentin eski kısmına
gidiyoruz. Yeni kısmın modern ve gelişmiş olması gözümüzden kaçmıyor. Yolda
giderken dondurma alıyoruz , Küçük bir köprüden geçiyoruz burası aynı
Floransa’daki Arno nehrinin üzerindeki Ponte Vecchio köprüsünün çevresindeki yapılara
benziyor.
Girona kenti Katalan Musevi cemaatinin 600 yıldan fazla
yaşadığı bir şehir, daracık sokakları, Jewish meydanı ruhumuzu ve gözümüzü
okşuyor iyiki gelmişiz . Birkaç saat gezdikten sonra Barselona’da çok gezilecek
yerimiz var deyip şehre trenle geri dönüyoruz. Bilet 9,15 Euro.
İlk durağımız olan La Pedrara(Casa Mila)’ya geliyoruz. Dalgalı
yapıya sahip bu Gaudi eserinde hiç düz duvar yok ve Sagrada Familia
kilisesinden sonra en dikkat çekici yapı. Dışı kireçtaşı olup iki farklı
binadan oluşan ortak bir avluya açılan yapısı var. Televizyonda izlemiştim
mimarlar buraya ders almaya geliyorlar çünkü muhteşem bir dış ve iç yapı
tekniği bulunuyor. Çatı gözükmese de dışarıdan, dalgalı tasarım kullanılmış, 12
baca var, terastan manzaraya bakabilirsiniz, burada bazı akşamlar caz müzik de
dinlenebiliyor.
Gaudi eserlerinden Casa Mila
ve Casa Battlo ile Josep Puig i Cadafalch 'ın dizaynı Casa Amatller Barselona’nın en lüks ve güzel caddesi
Passeig De Gracia caddesinde bulunur. Bu cadde lüks alışveriş mağazaları ve iş
merkezi ile kafelere ev sahipliği yapar. Barselona’da yollar cetvelle çizilmiş
gibi düzenli. El Corte Ingles alışveriş merkezleri İspanya’da her yerde.
Caddeleri
gezdikten sonra akşam La Ramblas caddesine geliyoruz tezgahlar sağlı sollu, güzel
hediyelik eşyalar alabilirsiniz.
Bu
akşamki niyetimiz Barselona’yı Barselona yapan müzik olan Flamenko gösterisini
izlemek. Gelmeden Los Tarantos adlı mekanı okumuştum içeri giriş diğer yerlere
göre çok daha makul ücrette ancak
inanılmaz kuyruk oluyor biz sadece gösteri izlemek istiyoruz yemekli turlarda
yapılıyor , her akşam 2 kez sahne alıyorlar,biz yoğunluktan erken saatte olana
giremedik ve çevreyi dolaşıp diğer gösterinin olduğu saat 20:30’a kadar oyalandık. Yarım
saatlik gösteri 8 euroydu. Plaça De Reial adlı meydan dev palmiyelerle ve
cafelerle çevrili. Çok beğendim. Bu meydanı da Gaudi tasarlamış, bence Barselona
Gaudi’ye çok şey borçlu.
Gösteri şahaneydi. Ayaklarının ne kadar hızlı hareket
ettiğini takip edemedik, insan yarım saatin nasıl geçtiğini anlamıyor.
Barselona’daki 3. günümüze Barselona’daki 3 tepeden diğeri
olan Tibidabo ‘ya giderek başladık. Bayağa yürüdük finükülerin açılmasını
bekledik vs. derken nihayet tepeye ulaştık.Füniküler gidiş dönüş 8
Euroydu.Burası daha çok bir eğlence parkı ve büyük bir kilise ile teras bulunuyor.Vakti dar olanlar burayı pas
geçebilir bol olanlar ise en yüksekten bakma şansına sahip olacaklar.Özelikle
sıcak havaya rağmen yukarıda rüzgar etkiliydi.
Tibidabo tepesinden yine finüküler ile aşağıya inip biraz
yürüyüş biraz metro ile Parc Guell’e geldik. Aslında metro ile gelince 20 dk
gibi bir yürüyüş yolunu göze almanız lazım. Biz bilmiyorduk sanırım taksi veya
otobüs daha makul olmalı.
Bayağı dik yokuşlardan kimi zaman yürüyen merdivenler
aracılığıyla kimi zaman kendimiz tırmanarak parka geldik. Burası Gaudi’nin
Dünya Kültür Mirası listesine alınan Guell ailesi için yaptığı eser. Halka açık
bir park şeklinde. İçeri girerken ücret ödenmiyor ancak 2 adet müze haline
getirilmiş ev var bunlar ücretli. Gaudi’nin denizin
içindeki dalga neye benzerdi deyip hayal ederek tasarladığı bir park burası.
Çıkışta pastane’de gördüğümüz Gaudi Rocks, Gaudi bu şehirde her
yerde dedirtti.
İspanya’da bir çok şehirde Boğa güreşlerinin yapıldığı arenalar avm’lere
dönüştürülmüş. Boğaların görmüş olduğu muamele halkı rahatsız ediyor. Sevilla'da ise mutlaka bir kere olsun izlemelisiniz.Ulusal
Sanat Müzesinin karşısında bir tane vardı ancak o da avm olmuş. Biraz çevreyi
turladıktan sonra Poble Espanyol’a doğru gidiyoruz. Burasının anlamı İspanyol
Köyü demek. İspanya'nın önemli 116 yapısı küçük binalar şeklinde yapılmış , bizdeki
Miniatürk’teki yada Hollanda Den Haag-Lahey’deki Madurodam’daki küçük yapılar gibi
değil. Giriş 9,5 Euroydu.
Buradan tekrar La Ramblas’ın sonunda La Boqueria önünden devam edip Gaudi’nin müzesinden geçiyoruz ve son durağımız Barri Gotic (gotik mahalle)’e geliyoruz. Daracık sokakları, sokak şarkıcıları, hoş kafeleri ile keşfedecek çok şey var. Ortaçağ’a ait pek çok yapı, kilise vs. görülebilir. Burası yürüyerek gezilebilecek bir yer, tarihi koklayın.
Bütün akşam epey dolaştık, ertesi gün öğlene kadar vaktimiz
var. Fakat gitmeden önce son bir şey yapmamız lazım. Barselona’nın dillere
destan stadı Camp Nou’u görmekJ Otelin
oradan bir otobüse atlayıp son gün stada gittik sora sora bulduk ve hemen
gişeden biletimizi aldık rehberli turlar da var, isterseniz katılabilirsiniz. Stada
giriş 2011 yılı için bir kişi 22
euroydu. Soyunma odalarına kadar gezme fırsatınız oluyor isterseniz kupa
kaldırıp resimde çekilebilirsiniz tabi ekstra ücret karşılığında. Masaj
odaları, spikerlerin maçı anlattığı bölümler, kupaların olduğu müze bölümü, arka
fonda çalan marşlar cidden sahada futbol oynayasım geldi. Devasa bir stat
boşken bile ambiyansı olan bir yer. Mutlaka görülmeli.
Sonra Picasso müzesine gidiyoruz ama o gün müzenin bedava
günüymüş inanılmaz bir sıra var ve ne yazık ki giremedik. Paristen sonra
2.büyük müzesiydi. Bizde aklımızda olan Çikolata Müzesine gitmeye karar verdik
televizyonda izlediğim kadarıyla müzedeki herşey çikolatadan yapılmaydı. Giriş
8,60 euro gibi küsüratlı bir rakam. Size bir tane de tadımlık çikolata
veriyorlar isterseniz oradaki satış yerinden alışveriş yapıp çikolata
alabilirsiniz.
Artık havaalanına gitme vakti. Son bir kez La Rambla ve
Passeig De Gracia caddelerinde dolaşıp hediyeliklerimizi aldıktan sonra bu
güzel şehire veda ediyoruz. Eğer deniz, tarih, eğlence hepsini
isteyenlerdenseniz Barselona tam size göre J.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder