Sayfalar

25 Mayıs 2014 Pazar

Roma


 
Avrupa’nın hatta Dünya’nın en güzel başkentlerinden biridir Roma. Roma’yı bir gezegene benzetsem Venüs olurdu. Aşk ve güzellik tanrıçası. Zaten Venüs gezeninin ismini Roma Tanrıçası Venüs’ten alması da bir tesadüf değildir. Roma tarifsiz güzellikte bir şehir.
Roma gezimiz aslında Floransa ile beraber bir hafta olacaktı ancak iş sebebiyle tatile çıkamamamız bize uçak bileti, tren bileti vs. yanmasına otel rezervasyonlarımızın iptaline neden oldu ama aklımıza bir kere Roma ateşi düşmüştü, hafta sonu yetmeyeceğini bildiğimiz bu şehre bir daha gelmek için söz verip aldık uçak biletlerimizi. Roma’ya geçen ki gidişimde bir kez daha gelmeyi diledim ve gerçek oldu umarım bu seferki dilediğimde  gerçek olur.05 Nisan cumartesi en erken uçuş olan Ukrayna Havayolları ile uçtuk, dönüşümüzü ise en geç makul uçuş saati olan THY ile gerçekleştirdik.
Havaalanından şehir merkezine gelmenin çok çeşitli yolları var. Tren, otobüs, Leonardo Express, taksi gibi. Bizim gibi zamanı az olanlara Leonardo Express’i öneririz. Ücreti tıpkı Lyon şehrindeki gibi pahalı, bir kişi 16 Euro ancak yarım saatte hiçbir yerde durmadan şehir merkezinde yer alan Termini istasyonuna geliyorsunuz.
Zaman sıkıntısı olmayanlar otobüs ve normal tren gibi çeşitli yollarla 45 dk-1 saat arası yolculuk ile gelebilirler. Ücreti daha makul.
İtalyanları çok seviyorum pasaport kontrolünden hızlıca ve sorunsuz geçtik, bu hızlı geçiş ve büyük bagajımızın olmaması sebebiyle kendimizi en kısa şehir merkezine atabileceğimiz Leonardo Express’in bilet gişesine geldik. Biletleri aldığımız gibi trene koştuk birkaç dakika içinde kalktı buna gerçekten çok sevindiğimizi söyleyebilirim çünkü zamanımız çok kıymetliydiJ Hiç beklemeden Termini istasyonunda indik.
Termini pek çok uygun otelin bulunduğu ,şehrin ana tren istasyonu bölgesi. Ancak ben biraz daha fazla ücret ödeyerek tam merkezde kalma taraftarıyım, Termini’nin çevresinin pek tekin olmadığı söylenir ama başka ülkelerde daha tekin olmayan yerler gördüğümüz için burası o kadar da kötü değil, ama şehirin ana noktalarına biraz uzak olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir dip not daha belirtelim aylardan Nisan başı ancak otel doluluk oranı çok yüksekti. Roma’da sezon sadece Temmuz-Ağustos ile sınırlı değil.Burada yılın her mevsimi çok turist görebilirsiniz.Hava şartlarınında güneyde olması sebebiyle yaz kış rahatlıkla gidilebilecek bir şehir.Bu sebeple mart –nisan gibi bahar ayları burada sezon başlangıcı kabul ediliyor.
Termini bölgesinden geze geze otelimizin bulunduğu Barberini meydanına gidelim böylece o bölgede yer alan noktaları görelim istedik. Yol üzerinde Santa Maria Degli Angeli kilisesini görünce içeri girmeden geçmedik.




 


İçi pembe mermerler ile kaplı zarif kilisenin ölümünden bir yıl önce Michelangelo tarafından tasarlandığını ve eski bir hamam üzerine inşa edildiğini, devasa  mermerlerden sütunların sekiz tanesinin orijinal hamam banyolarından kaldığını belirtelim.
Çıkışta Repubblica meydanında doğru yürüyüp bir göz atıyoruz , bu meydan eski binalarla çevrili ve kısmen daha az hareketli bir meydan, trafik ise yoğun.
Piazza Di Bernardo alanından Santa Maria Della Vittoria’ya uğrayıp Bernini’nin meşhur heykeli ‘‘Avilalı Azize Theresa’nın Vecdi’ni görmek istedik ancak öğlen arası kapalı olduğundan sonraya bırakmak zorunda kaldık.
Otelimizin yer aldığı Via Della Quattro Fontane caddesine vardığımızda dört yol ağzında her bir köşede yer alan bu heykeller  Roma’nın ne kadar estetik bir şehir olduğunu bir kez daha hatırlattı bize.







 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bahsettiğimiz caddeden aşağıya inince Barberini sarayı ve karşısında yer alan otelimize vardık. Hemen check in yapmamıza müsaade edildi ve eşyalarımızı bıraktığımız gibi dışarı çıktık. İlk durağımız Vatikan olacaktı.Sebebi Vatikan müzeleri ayın son pazarı hariç, pazar günleri kapalı cumartesi de son giriş 16:00’da bitiyor. Tourist infodan aldığımız bilgiye göre Kolezyum Pazar açık. Bu sebeple cumartesi tercihimizi Vatikan’dan yana kullandık, San Pietro katedrali ise her gün açık. Vatikan müzelerini gezmekle bitmez çok büyük ancak her girdiğimde etkilendiğim Sistina şapelini bir kez daha görmek için yine girmek istedim.
Roma’da 2 metro hattı var kırmızı ve mavi. Eski yerleşim yeri olması ve tahmin edersiniz ki yeraltında pek çok antik kalıntı  olması sebebiyle çok fazla metro hattı kurulamıyor. Kırmızı hattı Kolezyum hariç diğer turistik noktalar için kullanabilirsiniz mavi hatta ise Kolezyum var. Vatikan ve Kolezyum hariç diğer yerler için metro kullanmanıza gerek yok aslında , buralara da yürüyerek gidilebilir böylece ara sokaklar ve birbirinden güzel meydanları görebilirsiniz ancak bizim müzelere yetişme sıkıntımız olduğundan Barberini Metro durağından (Aşk çeşmesine  çok yakın) Vatikan’a metro ile gittik.4.durak Ottaviano- San pietro istasyonunda indik.
Bir dip not :Via İtalyanca’da cadde,Piazza Meydan demek. Tourist infolar havaalanı, Termini tren istasyonu ve daha bir çok noktada var. Şehir haritası ücretli temin edilebiliyor.
Ve Vatikan. Roma’nın içinde yer alan,  fiziki olarak küçücük ancak maneviyat açısından en büyük ülke. Meşhur Vatikan duvarlarının içinde yer alan bu mabette tüm Dünya Papa’nın ağızından çıkacak bir söze bakıyor. Vatikan müzelerine girmek için geldiğimizde inanılmaz bir sıra ile karşılaştık, o kadar kuyruk var ki,önceden rezervasyonunuz var ise yandaki sıradan geçiyorsunuz yada size ayakta rehberli tur programı satmaya çalışanlar beklemek istemezseniz diye sizi can evinizden vuruyorlar ve turları satıyorlar, anahtarlık magnet vs.satan satıcılar kuyruğun yanına bir bir tezgahlarını açmışlar. Sırada beklerken herkes alışveriş yapıyor. Sıra beklediğimizden çabuk ilerledi ama bir 20-25 dk kaybettik.Giriş bileti bir kişi 16 euro.
 
 
 
Vatikan Müzelerinin içindeki paha biçilemez tablo,heykel,sanat eserini paylaşmakla bitmez ,Raphael odaları,Sistina Şapeli,Museo Pio Clementino ve Pinacoteca’yı mutlaka görmelisiniz.
 
 

Raphael odalarının basamakları müzeye gelenleri SistinaŞapeline götürüyor. Bu şapele ulaşmak gerçekten meşakkatli. Her yerde ismini görüyorsunuz fakat dolana dolana ancak ulaşabiliyorsunuz. İçeride kesinlikle resim çekmek yasak ama biz birkaç tane gizlice çektik. Duvarlar Botticelli, Perugino gibi Rönesanans’ın pek çok ünlü ressamı tarafından dekore edilmiş ancak tavanındaki o muhteşem freskler Michelangelo’ya ait. Tam 4 yıl süren ve yalnız çalışmasının eseri olan bu yapı muhteşem nitelikte ve dünyanın en çok incelenen eserlerinden biri.İçeride görevliler sürekli fotoğraf çekilmemesi ve sessiz olunması için uyarıyorlar, bir önceki gelişimde fotoğraf makinemi kaptırıyordum bu seferkinde daha temkinliydim. İçerde görevliler sessiz olunması ve fotoğraf çekilmemesi için sürekli uyarıyor.

 

 
Vatikan müzelerini gezmek için birkaç saatinizi ayırmalısınız vakti bol olanlar rahat yarım günü buraya ayırabilirler. Vatikan müzelerinin meşhur dönen merdivenlerinden inerek dışarı çıktık.Birkaç dakikalık yürüyüşle Bernini’nin  San Pietro meydanına  geldik.Roma’nın bu en ünlü  meydanında sıra sütunlar bütün meydanı kucaklar,en güzel görüntü San Pietro Bazilikasının tepesinden görülür. St.Petersburg’daki Kazan Katedralinin yapımında  buradaki sütunlardan esinlenilmiştir. Meydanın tam ortasında bulunan dikilitaş 4 ay boyunca süren bir çalışmayla dikilmiştir meydanda yer alan iki çeşmeden biri Bernini’ye aittir ve San Pietro Bazilikası sizi meydanda selamlar. Çoğu kişi tarafından St.Peter olarak bilinen bu tapınak aynı zamanda Saint Peter’ın mezarının bulunduğu yere yapılmıştır. Buraya girebilmek için önce güvenlikten geçmek gerekir önceden serbest olan girişler kapatılmış ve sağ taraftan girip sol taraftan çıkışa yönlendirilmiş.
 



Bazilikanın girişinde sağ tarafta Michelangelo’nun ünlü eseri Pieta bulunur, sadece 24 yaşında tamamladığı bu zarif eseri mutlaka görmelisiniz. Esere yapılan küçük saldırıdan sonra koruma amaçlı camekanın arkasına alınmıştır
 
 

Bazilika’nın kubbesi Roma’nın en büyük kubbesidir ve dört sütun ile desteklenmektedir, St.Peter’ın varsayılan mezarının üzerinde yükselmektedir.
 


 
Vatikan 100 İsviçreli muhafız tarafından korunmaktadır. Bu muhafızlar Katolik dinine mensup ve İsviçre vatandaşı olmak zorundadır. Da Vinci tarafından çizilmiş özel giysileri ile küçük bir ordu olarak görev yaparlar.


Vatikan’da yemeğin biraz pahalı olduğunu söylemekte fayda var biz çok acıktığımız için ayaküstü 2 sandviç 2 içecek aldık 25 euro civarında para verdik. Hediyelikler ise makul fiyatlara bulunabilir biz çok güzel bir kar küresi aldık.
San Pietro’dan kısa bir yürüyüşle Castel San’t Angelo’ya ulaştık. Üzerindeki terastan manzarayı mutlaka seyredin. Kaleden bahsetmek gerekirse Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar kitabını okuyanlar hemen hatırlayacaktır. Fatih Sultan Mehmet Han’ın oğlu Cem Sultan da kaledeki hapishanede mahkum edilenler arasında bulunmaktadır. Önceki papalar tarafından tehlike durumlarında korunma amaçlı buraya saklanılmıştır. Castel Sant’ Angelo’yu Vatikan’a bağlayan gizli alt geçit hala burada bulunmaktadır. Orta Çağ’da şehrin kuzey girişini korumak için kaleye dönüştürülmüştür. Önünde bir köprü bulunmakta olup, köprünün her iki tarafı heykellerle  bezenmiştir.
 

 
Sant’ Angelo köprüsünden karşıya geçip Panteon tapınağına doğru yola çıktık. Pantheon , Kolezyum ile birlikte insanı görsel açıdan etkileyen en önemli yapılardan biri .Dışı ve içi kusursuz bir mimari örneği. Antik Roma döneminden kalan ve ayrıca bu dönemden kalıp da günümüze kadar en iyi şekilde korunmuş olan yapıdır. İçeriye girdiğinizde gökyüzüne açılan bir delik bulunur, yapının duvarında ise hiç kemer yoktur, Raphael’in mezarı burada bulunmaktadır.











Çıkışta Vittorio Emanuele Anıtına yürüdük.Bembeyaz devasa anıt İtalyan birliği anısına yapılmış. Vaktiniz varsa içini de gezebilirsiniz ve Roma’yı yukardan izleyebilirsiniz.


Ardından herkesin mutlaka görmeyi istediği ve sayısız dileğini bozuk para atıp dilediği Aşk çeşmesi namı diğer Fontana di Trevi’ye geldik. Roma’ya bir daha gelmenin yolu Bernini’nin bu güzel barok mimari ile yapılmış çeşmeye bozuk para atmaktan geçer. Sizde dilek dilemeyi unutmayın, Roma’ya bir daha gelmeyi dilemiştim, oldu.
 

Trinita Dei Monti kilisesi İspanyol Merdivenlerinin tepesinde yer alarak adeta onu taçlandırır. Bizde Kilisenin önündeki yoldan gelerek İspanyol Merdivenlerine yukarıdan ulaştık. Merdivenlerin hemen karşısında yer alan güzel çeşme tadilattaydı. İspanyol merdivenleri ve meydanı  ismini buradaki elçilikten almakta, merdivenler tüm yıl gençler, dinlenmek ve bir şey içmek isteyen insanlarla dolu, Piazza de Spagna meydanı  Via Condotti caddesine açılıyor, bu cadde pahalı markaların yer aldığı hayli hareketli bir cadde.Trinita Dei Monti önünden İspanyol merdivenleri ve Via Condotti caddesinin görüntüsü. 



 

İspanyol merdivenlerinden Via Del Babuino caddesini takip ederseniz Popolo meydanına ulaşırsınız.

Bu meydanın asıl önemli özelliği Via del Corso’dan Vittorio Emanuele Anıtına kadar tam bir panaromik görüş sağlar. Meydanda Bangladeş ve Hindistan vatandaşları hemen elinize bir gül tutuşturabilir. Önce bedava gibi vermek isterler sonra birkaç Euro vermeniz beklenir. Benim iki seferde başıma geldi ama güller güzel bir de dikenlerini temizleyip verselermişJ
 
 
Artık acıktık saat epey geç oldu karnımızı doyurma vakti geldi diyip, Pantheon ile Aşk Çeşmesi arasında kalan Piazza Di Pietra ‘da açık havada yemek yediğimiz yer La Locanda Del Tempio ‘nun sokakta yer alan masalarından birine oturuyoruz, açık hava yemek için önerebileceğimiz yerlerden.
Pizza, Bruschetta ve tiramisu İtalya lezzetleri deyince ilk akla gelenlerden. Hepsinden yiyip midemize bayram yaşatıyoruz. Beyaz ev şarabı da çok güzeldi. Roma’nın en güzel özelliklerinden biri, sokaklara atılmış masalarla yüzlerce kafe ve restoran’ın güzel yemekleri açık havada sunması.
 


Yemek yedikten sonra Pantheon,Piazza Navona, Fontana Di Trevi (aşk çeşmesi) gece görüp sabah erken kalkmak üzere o geceyi bitiriyoruz.
 


Sabah kahvaltı yaptıktan sonra ilk işimiz dün göremediğimiz "Avilalı Rahibe Theresa’nın Vecdi" ni görebilmek için  Santa Maria Della Vittoria’ya uğradık.
 


Bernini’nin1537’de yaptığı bu güzel heykel , Theresa’nın kalbini okla delen bir meleğin görüntüsünü gördüğü anı hissettirir. Barok özellikte ki bu heykel gerçekten gerçekmiş hissi yaratıyor.
Ardından Termini istasyonuna yürüyüp Kolezyuma gitmek için metroya biniyoruz,elbette yürüyebilirsiniz ama bizim zamanımız kısa olduğundan ve sabahta olsa kuyruk olacağını düşündüğümüzden vakit kaybetmek istemedik.
2000 yıllık bu güzel amfitiyatro Roma’nın gözbebeğidir. Onca talan ve soyguna rağmen ayakta kalmayı başarabilmiş  bu antik dönem arenası karşısında insan büyülenir. İçerisi 60 bin kişinin oturabileceği,10 bin kişinin de ayakta durabileceği şekilde tasarlanmış, aşağıda ahşapla kaplı labirent şeklinde bir zemin bulunur. Palatine ve Roma Forumu bileti ile ortaktır (12 euro-2014) ve her gün ziyaret edilebilir.










 

Kolezyum’a kuyrukta bekleme hariç en az 1 saat zaman ayırmanız gerekli, bir üst katta görüntüsünü gördüğümüz Palatine Tepesi ve Roma forumuna gitmek için aşağıya inip yürüyoruz, aynı biletle bu alana da girebilirsiniz.





Palatine tepesi Roma forumuna çıkan yol olup, Roma şehrinin kurulduğu yer olarak belirtilmektedir. Aşağıya baktığınızda antik kent harabelerini görebilirsiniz. Forumu oluşturan 2 hektarlık alan ise bir dönemler Akdeniz’in kalbinin attığı yerdir. Burayı daha iyi hissedebilmek için geçmişte olduğunuzu hayal etmeniz yeter, örneğin Sezar öldükten sonra Marc Antony’nin konuşma yaptığı Rostra yada antik Roma’nın en bilinen caddesi Via Sacra, yada Titus ve Constantin Kemeri  gibi.. Size tavsiyem binlerce yıllık tarihi içinize çekin.
Çıkışta Vittorio Emanuelle anıtının önünden devam ederek Tiber nehrini geçip Trastevere’ye geliyoruz.İlk iş yemek yemek için bir yer gözümüze kestirdik ve iyi ki burayı seçmişiz.İsmi Trattoria Pizzeria Da Gino Alla Villetta Roma.Hem avlu gibi bir alanı hem de dışarda masaları var. Porsiyonların o kadar büyük geleceğini tahmin etmedik tabi ama çok acıktığımız için 2.günün İtalyan spesyalleri olarak Deniz ürünlü Risotto, karışık bir spagetti ve Lazanya istedik, gelen tabaklardaki sonuç muhteşem. Hepsini bitirdik, kesinlikle burayı yemek için seçmenizi tavsiye ederiz. O kadar doyduk ki akşam yemek yiyemedik.
 

Trastevere boydan boya tiber anlamına geliyor. Eskiden zanaatkarların olduğu bu sevimli bölge bugün akşamüzeri sayısız restoran ve kafenin sokaklara masa attığı, gece ise barların olduğu canlı bir yer. Dar sokakları ve küçük meydanlarını mutlaka keşfetmelisiniz.

 



Trastevere’nin hareketli meydanında bulunan kiliseye de bir göz atabilirsiniz içi çok güzel ve serin.
Trastevere’yi noktalayıp nehirden Ponte Sisto köprüsünden karşıya geçip Campo De Fiori meydanına geçebilirsiniz.Biz yol üzerinde Roma’ya kadar gelip de Roma dondurması yemeden dönmek olmaz diyip bir Gelato kapıyoruz. Vanilyalı dondurma bizde beyaz olur, burada gerçek vanilyadan üretildiği ve tanecikleri o kadar belli ki, rengi de sarı. Kıvamı bizdeki gibi sert değil ve tiramissulu olanı mutlaka denemelisiniz. Bir sürü çeşidi olan bu dondurmalardan alırken hangisinden alacağınız konusunda kafanız karışıyor.

 

Campo De Fiori bir sebze meyve pazarı ve çok kalabalık bir o kadar da güzel bir meydan. Çevresinde butik mağazaları da bulabilirsiniz.

 


Bu meydandan dün gece gördüğümüz Navona meydanına geçiyoruz burası her daim buluşma noktalarından biri, sokak sanatçıları, güvercinler ve turistler tarafından  işgal edilen Roma’nın en ünlü meydanı.
 

Son kez Pantheona ve aşk çeşmesine gidiyoruz.

 

Gitme saatimiz yaklaştıkça içimize hüzün çöküyor, sadece tarihi dokusu ile değil, insanların sıcaklığı ve hayatınıza meltem esintisi gibi tatlı dokunan bu güzel şehre bir daha gitmeyi diliyorum.
 
Üçüncü kez görüşmek dileğiyle,  Roma’dan sevgilerle…