Sayfalar

26 Ocak 2014 Pazar

Salzburg

08 Temmuz 2013 Salzburg Orta Avrupa seyahatimizin başlangıç noktası Salzburg.08 Temmuz sabahı THY’nin tarifeli uçağı ile yolculuğumuz başladı. Bir saat zaman farkımız var ve yolculuk 2,5 saat sürüyor . İki Haftalık seyahatimiz boyunca ilk ve son durak olarak uğrayacağımız küçük, şirin Avusturya şehri. Havaalanından Şehir merkezine ulaşım otobüs ile sağlanıyor. Metro sistemi yok, zaten şehirde belli başlı görülecek tüm noktalar yürüme mesafesinde. Biz de herkesin yaptığı gibi Mozart havaalanından şehir merkezine otobüs ile geldik hatta otobüste yıllardır orada çalışan ve artık Avusturya vatandaşı da olan bir Türk ile karşılaştık. O anlattı biz dinledik. Otelimiz Mirabell bahçelerinin çok yakınında. Mirabellplatz durağında otobüsten inip otele birkaç dakika yürüyerek ulaşıyoruz. Öğle saatleri olduğu için amacımız tüm eeşyalarımızı otele bırakıp hemen öğlen 15:00 civarı kapanış saati olan Mirabell sarayı ve bahçelerine gitmek.Saraya giremedik ama bahçeleri gezdik. Mozart’ın bir çok eseri barok mimarisi olarak inşa edilen Mirabell sarayında icra edilmiş.Bahçeler alabildiğince düzenli,yemyeşil çimenler,rengarenk çiçekler ve heybetli Roma mitolojisini yansıtan heykeller ile dolu.

Hava çok sıcak,zevkle bu güzel bahçeyi gezip rotamızı Avrupa’nın en iyi korunmuş Ortaçağ şatolarından biri olan Hohensalzburg Kalesine çeviriyoruz.Salzburg şehrinin merkezini Salzach nehri ikiye bölüyor,iki yaka arasında minik köprüler var.Kale tarafı Mirabell sarayının olduğu yakada değil.Köprü ile karşı tarafa geçiyoruz.Geçtiğimiz köprü bizi Mozart’ın doğduğu eve çıkarıyor.Bu meydan hayli kalabalık.Sarı boyalı evin önü fotoğraf çekenler ile dolu.Vakit kısıtlı olduğundan içeri girmedik.

Salzburg demek klasik müzik ve Mozart demek.Tabi bir de enfes Mozart çikolatası.Üzerinde Mozart resmi olan top şeklindeki bu çikolataların tadı harika,her yerde bulmanız mümkün.Kimi kendi adı ile anılan dükkanlarda satılırken ,hediyelik eşya satan dükkanların bir köşesinde bile bulmak mümkün.Kalye çıkmadan enerji depolamak için birkaç tane atıyoruz ağzımıza.

Residentplatz meydanı Salzburg katedrali ve toprak rengi ile sarı renk arasında kalan bir çeşmeye ev sahipliği yapıyor.Bu meydan aynı zaman da festival alanı olarak da kullanılıyor. Meydan da büyük bir sanat galerisi de mevcut.Galerinin önünde at arabaları turistlere şehir turu yaptırmak için bekliyor. Aradan geçerek kaleye doğru giden yola giriyoruz.Kapitelplatz meydanında bir tarafta kale manzarasını gördüğümüz noktanın diğer tarafında Sphaera beliriyor.Altın renginde büyük bir top ve üzerinde ayakta duran bir insan figürü var.Sanırız dünya üzerindeki insan varlığını simgeliyor.

Etrafta küçük seyyar hediyelikçiler var.Hediyelik eşyalarımızı alıp kaleye doğru çıkan ara sokağa dalıyoruz.Kaleye finiküler ile çıktık.19 .yy’dan kalma bu finiküler bizi Festungsberg zirvesine çıkarıyor.Finiküler ve kale girişi 11 euro.Bu noktadan tüm Salzburgu tepeden görebilir ve fotoğraf makineniz ile görüntüleyebilirsiniz.

Kale’ye merdivenlerle çıkıyoruz,içerisi dışarıya göre gayet serin.Kale içinde zırhlar,asker kıyafetleri,orta çağdan kalma işkence aletleri var.Ayrıca kale içinde konserlerde veriliyor.Kale akşam 19:00’a kadar ziyarete açık.Tekrar finiküler ile aşağıya iniyoruz.Bu sefer giderken gördüğümüz ama içine girmediğimiz Salzburg katedralini ziyaret ediyoruz.Mermer ağırlıklı iç mimari sıcak yaz gününde bizi serinletmeyi sağlıyor.Çıkışta Mozart’ın anıtını görüyoruz. Salzburg dar sokaklar,şirin cafeler,güzel dükkanlarla dolu.Çok iyi korunmuş bir sürü ortaçağdan kalma binalar otel veya güzel cafelere dönüştürülmüş.Cafe Mozart’ın önünden geçerek Allstadt sokaklarında şehri soluyoruz adeta.Cafe Tomaselli Avusturya stili cafelerden biri hatta en ünlüsü burada.Papyonlu garsonlar iki katlı cafe’de servis yapıyor.Terastan da giriş kattan da çevreyi kahvenizi yudumlarken izlemek çok keyifli.

Salzburg’da 1858 yılından kalma bir saat var.Çevreyi gezip taş sokaklarda vakit geçiriyoruz.Atıştırmalık bişeyler yiyip gitmeden araştırdığımız Afro Cafe’yi buluyoruz birşeyler içmek için.İçerisi rengarenk,Afrika esintileri taşıyan bir cafe.Enerjik ve eğlenceli.Menülerde cafe konseptini yansıtıyor.

Dışarı çıktığımızda hava biraz serinlemişdi,şehrin biraz da ışıklı halini görelim dedik ,nehir kenarında gece bar-cafelerin olduğu kısmı dolaştık ve otele geri döndük.Ertesi sabah Münih yolculuğumuz erken başlayacaktı.Salzburg kentini bölmemek için Viyana dönüşündeki notlarımızdan da bahsetmek istiyoruz.İstanbul’a dönüşümüz Salzburgatan olacağı için bir gün önceden kente tekrar geldik.Üstelik kent bu sefer daha da hareketliydi.Çünkü Salzburg festivali başlamıştı.Her yerde yerel kıyafetli orta çağdan fırlamış gibi gezinen çiftler,gençler,şarkılar söyleyip eğleniyorlardı.Akşam Residentplatz meydanında klasik müzik konseri dinledk,insanlar ayakta müzik dinliyorlar,yorulanlar ise sağda solda buldukları yerlere oturanlar ilgiyle festival programını izlediler.Dönmeden bir gece önce bu festivale tanık olduğumuz için çok şanslıydık.Güzel bir akşam geçirdik.Mum ışıkları ile yerel kıyafetlerini giyen bir topluluğun geçişlerini izledik.Ertesi sabah dönüşümüz öğlen saatinde de olsa nehrin karşısına geçip gitmeden kente veda edelim dedik,her yeri bir kez daha dolaştık. Bu arada köprü üzerinde olan kilitlerden bahsetmeden Salzburg’dan gitmeyelim.Yüzlerce çeşit kilidi köprülerde görebilirsiniz.Eskiden boşanmanın arttığı dönemde yeni evli çiftler seçtikleri kilitleri beraber bu köprülere takar kilidini de nehire atarlarmış.Böylece ayrılmayacaklarına inanırlarmış.Renagarenk kilitler köprülerde adeta bir çiçek bahçesi gibi.

Nehir boyunca gidip,elişi hediyelikler ,camdan figürler,tablolar sıra sıra dizilmiş.Turumuzu noktalayıp havaalanına geldiğimiz gibi otobüs ile dönüyoruz.Aklımızda Mozart tınıları ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder