Sayfalar

27 Ocak 2014 Pazartesi

Münih

09 Temmuz 2013 Münih. Salzburg’a gitmişseniz Münih’e geçmek çok kolay. Biz de tatil planımıza hemen bu güzel kenti dahil ettik, sık aralıklarla iki kent arasında düzenli tren seferleri var, yaklaşık iki saat sürüyor. Münih rahat yaşam tarzıyla Almanya değil de daha çok bir Akdeniz şehri gibi. Almanya’nın Bavyera Bölgesinin başkenti. Almanya’nın o çok söylenen kuralcı, sıkıcı hayatından pek eser yok burada. Otelimiz, tren istasyonuna (Haupt Bahnhof) beş, on dakika mesafede. Sabah çok erken gelmemize rağmen odamız hazır ve erken check-in yapmamıza izin veriyorlar. Sadece bir günümüz var ve amacımız Münih’in altını üstüne getirmek. Hemen eşyalarımızı bırakıp üzerimizi değiştirdikten sonra notlarımızı alıp çıkıyoruz. O da ne?... Havanın 30-35 dereceye yakın olduğu sıcaklıkta rüzgarı nasıl bulduysam notlarımın bazıları rüzgarla arabaların önüne uçuyor, canımız sağolsun elimizde bol bol notumuz var nasılsa. İlk durağımız Innenstadt, yani kent merkezi. Münih,metro, tren, tramvay, otobüs gibi her türlü ulaşım ağının mükemmel olduğu bir şehir. Kent merkezi ve çevresi ise yürüyerek keşfetmek için ideal.
Merkeze açılan 3 kapı var. Isartor, Karlstor ve Sendlinger Tor. Biz Karlstor kapısından girerek dosdoğru Marienplatz’a çıktık. Burası Münih’in kalbi. Yayaların rahatlıkla gezebildiği geniş bir meydan. Mariensaule (Bakire Meryem Sütunu) ve Fischbrunnen anıtını görüyoruz. Fischbrunnen Anıtını’nın olduğu havuza eskiden çıraklığı biten kasaplar atlarmış. Bakire Meryem Sütunu tabanındaki figürler ise veba, açlık, savaş ve dini temsil atıyor. Sütunun en üstünde Münih’i koruyan ve gözeten Meryem var. Sol kolunda İsa, sağ elinde ise bir asa tutuyor. Meydanda tüm heybeti ile duran ise Altes Rathaus (Eski Belediye Sarayı). Her gün belirli saatlerde (sanırım 12:00) 43 çanı bulunan Glockenspiel’i izleyebilirsiniz. Akşam 21:00 civarı başka bir figür olan melek ve keşisin kutsanması görülebilir.

Meydanda dolaştıktan sonra Marienplatz’da ilerleyip sağ taraftaki pazara giriyoruz. Tipik Avrupa pazarlarından birisi, çiçekçiler, hediyelikçiler ve yemek yenilecek yerlerle dolu. Hemen aklımıza acıktığımız geliyor. Açık havada self servis bir yere oturuyoruz. Tavuk ve bira alıyoruz, o kadar kalabalık ki boş yer bulmak neredeyse imkansız. Soğuk biramız eşliğinde meşhur şnitzeli yiyoruz yanında patates salatası gibi bir garnitür var. Ayrıca ünlü Pretzel’i burada ilk kez deniyoruz. Simite benzeyen ancak susamı olmayan onun yerine iri tuz taneleri olan çörek gibi bir şey. Biraya eşlik etmesi için ilk kez Bavyera bira fabrikaları üretmiş. Karnımızı doyurduktan sonra Münih’te en eski kilise olan Peterkirsche’ye girmekle kalmayıp en tepesine çıkıyoruz. Buradan Marienplatz’a bakmak harika. Altes Rathaus, Frauenkirsche, Neues Rathaus, Oyuncak Müzesi…Hepsini yukarıdan görmek mümkün. Meydanda dolaştıktan sonra Frauenkirsche (Meryem Ana Kilisesi)’ye giriyoruz. İki kulesi ve altın bir kubbesi var. Kral IV. Ludwig’in mezarı burada.



Sıradaki hedefimiz BMW Museum’u görmek. Hemen bilet alıp metro ile dünyaca ünlü motor şeklindeki mimarisiyle meşhur BMW Binası’na geliyoruz. Müze hatiç BMW Welt’teki showroom da harika otomobiller bir bir sergileniyor. İsteyen içine girip iç sistemlerini de inceleyebiliyor.

Karşı yola geçen köprü ile (burası BMW Museum tarafı) Olympia Park’a gittik. 1972 Olimpiyatları için inşaa edilen dev bir spor kompleksi. Üzerine çıkmadık ama televizyon kulesi olan Olympiaturm’dan tüm Münih görülebiliyor. Daha Oktoberfest ve Englısher Garten’in göreceğimiz için fazla vakit kaybetmeden çıkıyoruz. Bu arada 2005 yapımı 1972’de Münih Olimpiyat Oyunlarında yaşanan ve İsrail’li 11 sporcunun ölümü ile sonuçlanan katliamı anlatan Münih filmine gönderme yapmadan geçmek istemiyorum. Metro ile Oktoberfest alanına geliyoruz.

Belki de her yıl dünyanın en beklenen festivallerinden birine ev sahipliği yapan arenadayız. Tabi gittiğimiz ay temmuz, alan boş, ancak oraya kadar gidip o havayı solumazsak bir şeyler eksik kalırdı. Festival, her yıl eylülün son haftası ile ekimin ilk günleri arasında düzenlenen, milyonlarca insanın geldiği ve Münih’i Münih yapan en önemli aktivitelerden birisi. Alanın adı Theresienwiese olarak geçiyor. Meydanda Ruhmeshalle var. Münih’i temsil eden çok büyük bir kadın heykeli. Arkasındaki merdivenlerden çıkıyoruz, Ünlüler Holü olarak geçiyor adı. Pek çok ünlünün büstünü görüyoruz.

Akşam olmak üzere. Metro ile kuzeyde Isar Irmağının kıyısında yer alan o harika park “Englisher Garten”e gidiyoruz. Kentin en büyük bira bahçesi burada, Çin Kulesinin yanında. Hayatımda gördüğüm en büyük park. Hem de şehrin göbeğinde. Bu parka Siegestor (Zafer Anıtı)’dan geçerek girdik. İki tarafında yol olan caddenin tam ortasında olan bu kapı estetiğiyle gözümüze hitap ediyor.



Japonya tarafından hediye edilen Japon Çay Evine de gidebilirsiniz. Parkta bisiklete binenler, piknik yapanlar (bizdeki gibi mangal kültürü asla değil), kitap okuyanlar, güneşlenenler, köpeğini gezdirenler, frizbi oynuyanlarla dolu. Gözüğünüzün alabildiğince (13 kilometrelik) yemyeşil bir dünya düşleyin, kentin oksijen deposu. İşten çıkanlar takım elbiselerle bisiklete binip gelmişler, arkadaşlarıyla bira içip günü bitiriyorlar. Bunları görüp niye bizim ülkemizde de bu kadar yeşil içinde şehirden bir kaçış olmadığına üzülüyorum. Bu arada Amsterdam’dan sonra en çok bisikleti Münih’te gördüm. Parkı dolaştıktan sonra yemek vakti diyoruz ve Çin Kulesinin önündeki bira bahçesinde bulunan banklardan birisine yerleştik.

Biz tavuk alırken, Faruk da kocaman bir kaburga aldı, ne eti olduğunu halen bilmesek de hayatında yediği en lezzetli etlerden birisi olduğunu hala söyler. Yanımızdaki Almanlar bıçakla yemekte zorlandığını görünce kendilerinin normalde elle yediklerini söyleyince Faruk da elle yemeğe başladı. Belki ondan mı bu kadar lezzetli geldi? Buraya kadar gelip de Allianz Arena’yı görmeden dönmek olur mu?Gidişimiz metro istasyonlarından birinin bakımda olması sebebiyle biraz meşakkatli de olsa kısmen metro kısmen otobüs ile dünyaca ünlü münihin stadı Allianz Arena’ya ulaştık,bizimle birlikte gelen bir de Brezilyalı bir aile vardı.Çok sıcaklar hem sohbet ettik hem de anı ölümsüzleştirdik.

Gece merkeze geri döndük, son bir kez daha Marienplatz’ı akşam görerek Avcılık ve Balıkçılık Müzesinin dışında yer alan bronz yaban domuzu ve balık figürlerinin fotoğrafını çektik. Münihte sadece bir günümüz vardı ancak dopdolu geçmesine rağmen bu güzel şehirden bir daha gelebilmek dileğiyle ayrıldık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder